Dünya’da 10.000 Yıl Önce Tam Olarak Ne Oldu? Büyük Afet!
Jeologlara göre M.Ö. 8.000-10.000 yıllarında dünya, yine kitlesel bir yok oluşa sahne oldu. Yani, çok sayıda canlı türünün kısa bir süre içerisinde soyunun tükenmesi ile sonuçlanan bir şeyler oldu. Peki gerçekten de Dünya’da neler oldu?
Yaygın bilimsel görüşlerin hiç birisi tam olarak tatmin edici olmasa da elbette dünyada 12.000 yıl önce neler olduğuna yönelik farklı teoriler mevcut. Bu teorileri savunanların hepsinin ortak kabul ettiği ise 10.000 yıl önce dünyadaki iklimin değiştiği gerçeği. Evet, dünya 10-12 bin yıl kadar önce, görece ani olarak değerlendirilebilecek bir iklim değişikliği yaşayarak, soğuk buzul döneminden daha ılık olan buzullar arası döneme geçti. Peki, kitlesel yok oluşa sebep olan da bu mevsim değişikliği miydi?
Dünya’nın belli bölgelerinde rastlanan ve M.Ö. 10.000’li yıllara tarihlenen, sanki büyük bir kuvvetten etkilenmişcesine ezilmiş büzülmüş olarak bulunan, yüzlerce soyu tükenmiş hayvan kalıntıları, kitlesel bir yok oluş olduğunun göstergesi. Günümüzde olmayan mamut, mastodon ve tembel hayvan gibi türlerin hep bu dönemlerde soyu tükenmiş. Yalnız, garip olan tek şey onların sadece yakın bir zaman dilimi içerisinde ölmüş ve soylarının tükenmiş olması değil.
Sibirya’da bulunan ve Beresovka adı verilen mamutun, midesinde otların bulunması ve sanki daha dün ölmüş gibi görüntüsüyle derinden donarak doğal olarak mumyalanması, bazı şeylerin çok ani gerçekleştiğini gösteriyor.
Bir güç bir anda suyu, toprağı ve üzerinde yaşayan canlılarla birlikte her şeyi ölümüne dondurmuş olmalı. Bu şekilde bulunmuş, incelendiğinde ölmeden önce gerçekten güçlü, kuvvetli, sağlıklı oldukları anlaşılan bir çok soyu tükenmiş donmuş hayvan mumyası mevcut. Yine donmuş olarak ve mükemmel kondüsyonda bulunmuş olan 6 aylık bebek mamut Lyuba, bunlardan sadece bir diğeri. Lyuba’ya baktığınızda liflerinden yağlarına kadar sanki dolaba yeni atılmış bir biftek gibi capcanlı bir hayvan görüyorsunuz. Lyuba’ın ölmeden önceki son yemeği ise hala midesinde.
Mamutlar, bugün tundra dediğimiz, kuzeydeki ağaçsız ve 10 ay toprağın bile donduğu bölgede yaşadılar. Peki günde 150 kiloya kadar besin tüketebildiklerini bildiğimiz bu devasa canlılar, o zamanlar tundra gibi soğuk ve kurak bir ortamda ne yediler, ne içtiler? Yoksa, kuzey kutup bölgesine yakın tundralarda, mamutlar yaşarken iklim şartları farklı mıydı?
Yukarıda sorduğumuz soruları unutmadan şimdi M.Ö. 10.000’lerde olduğu düşünülen kitlesel yok oluşun nedenleriyle ilgili en yaygın teorilere bakalım. En popüler teori, bu hayvanların çoğunun sonunu insanın getirdiği yönünde. Batı kürede M.Ö. 11.500’lerde ortaya çıkan avcı toplayıcı olan ve Amerika yerlilerinin atası kabul edilen Clovis isimli topluluğun o dönemde tüm büyük memeli hayvanları avladığı biliniyor.
İşte popüler olan bu teori de, göçebe ve ileri avlanma tekniklerine sahip Clovislerin, Amerika dışında Sibirya ve Antartika’ya kadar giderek bu hayvanları soyları tükenene kadar avladıklarını savunuyor. Peki, Clovislerin ortaya çıkışından sadece 1.000-2.000 yıl sonra soyları tükenen bu devasa hayvanlar ve diğer memeliler, bu kadar kısa sürece iklim değişikliğinden bağımsız olarak ya da iklim değişikliğinin de desteğiyle, Clovislerin aşırı avlanmaları sonucu yok olmuş olabilirler mi? Bu fikir size yüksek olasılık dahilinde geliyor mu?
İkinci teori ise, ciddi boyutlarda bir yer kabuğu değişikliği olduğuna odaklanıyor. Dünyanın 10.000 yıl önce yaşadığı felaketi yer kabuğu değişikliğine bağlayanların bir kısmı ise kutup noktasının değişikliğinden bahsediyor. Soyu tükenmiş hayvan ölüsü sayılarının, kuzeye gittikçe ve kuzey kutbuna yaklaştıkça ciddi artış göstermesi, bu bölgede daha ciddi boyuttaki bir felaketle açıklanabilir. Görüşün savunucuları, Kuzey Kutup Noktasının günümüzdeki yerinde değil, Kuzey Amerika’nın Hudson Körfezi’nde olduğunu, ve 10.000 yıl kadar önce ani bir değişiklikle birlikte günümüzdeki yerine geldiğini, bunun da kitlesel yok oluş felaketine yol açtığını söylüyorlar.
Eğer o zamanlar kuzey kutup noktası şu anki yerinde değil de Hudson Körfezi’ndeyse, Alaska ve Sibirya gibi donmuş mamut ve mastadonların bulunduğu tundra dediğimiz bölgeler, kuzey kutbunun güneyinde kalmış olur ve oluşan daha sıcak iklim koşulları bu devasa hayvanların yaşamına olanak verir. Kutup noktasının ani değişikliği ise, yaşam alanlarındaki ani soğumayı ve donarak ölmelerini açıklar.
Aslında Romalılar zamanından beri ticareti yapılan Mamut fildişleri de çok ani hava değişikliği ve kutuplarda ani donmanın gerçekleştiği fikrini destekler nitelikte. Mamut fildişleri, eğer korunmazsa, hayvan öldükten bir süre sonra bozulurlar. Ancak günümüze kadar mükemmel şekilde korunarak gelmiş mamut dişleri vardır ki bu da bize mamut dişlerinin hayvanın ölümüyle birlikte donduğu için mükemmelliğini koruduğunu gösteriyor.
Bu teori kuzey kutup noktasının yer değişimi kaynaklı iklim değişikliğinin sadece Kuzey Kutbu‘nda değil dünyanın bazı diğer bölgelerinde de ekstrem değişikliklere yol açtığını söyleyerek, diğer bölgelerdeki hayvan ölümlerini açıklıyor. Peki sizce dünyanın kutup noktası değişmiş ve kitlesel ölümlere yol açmış olabilir mi?
Üçüncü bir teori ise uzaydan gelen bir göktaşının dünyaya çarpmasının felaketlere yol açtığı üzerinde duruyor. Teoriye göre, göktaşının dünyaya çarpmasıyla Clovis insanları dahil tüm devasa canlılar ve memeliler tamamen ortadan kalkıyor, buzullar eriyor ve tufanlar oluşuyor. Teori, çarpışmanın kutupların yerinin değişmesine bile neden olmuş olabileceğini ortaya koyuyor. Peki bu teoriyi destekler ne var elde?
M.Ö. 10.000’li yıllarda buzul çağıldan daha ılıman bir döneme geçildiği, dünyanın belli noktalarında ciddi mevsim değişiklikleri yaşandığı, buzulların eridiği ve okyanus seviyelerinin 100 m kadar arttığı bilim dünyasında zaten genel olarak kabul görüyor. Ayrıca, dünyanın dört bir yanına çok farklı zamanlarda yayılmış ve hepsinin birbiriyle ortak yanları olan tufan efsaneleri ise düşündürtüyor. Semavi dinlerde bahsedilen Nuh Tufanı’na ek olarak, Hindistan, Burma, Çin, Mezopotamya, Filistin, Avustralya, Pasifik Adaları ve hatta Amerikan yerlilerinde bile anlatılan ve birbirleriyle eşleşen yönleri olan tüm bu hikayeler bir noktada gerçekten oluşmuş bir tufanın/tufanların yansıması olamaz mı?
Peki, Yunan, Sümer, Mısır ve daha bir çok kültürün anlatılarında rastlanan dünyayı talan eden ateşleri, şimşekleri ve tufanları anlatan mitlerin, gerçekte olmuş meteor çarpması ve tufanlara dayandığını düşünmek çok mu akıl dışı acaba? Dünya’da büyük selleri destanlarına, hikayelerine, anlatılarına taşıyan 500’ün üzerinde farklı kültür var. Hepsinde bir kaç kişi ya da bir grup insan felaketten kurtuluyar. Hepsi felaket öncesinde felakete karşı uyarılmış gözüküyor. Hepsi yüksek tepeler, mağaralar ve su üzerinde yüzecek taşıtlara sığınarak felaketten kaçmaya çalışıyor. Yoksa tüm bunlar sadece insanın hayal gücünün ürünü mü?
Bilgi ne güzel bir olgu. Hele bir de geçmişe merak uyandıran bir mizaca sahip isek işte böyle gizemli, tarih kokan, araştırdıkça yeni ip uçları çıkan konular, ben ve benim gibi leri alıp götürüyor bu sizinki gibi programlara.
Teşekkürler.